Şebnem Hanım’ın ıstakozları ve İzmir milletvekillerinin sessizliği
Ah, ne güzel!
Siyaset arenasının her köşesi kimi zaman magazin halılarıyla, kimi zaman da gündelik çekişmelerle dolup taşar. Şu sıralar popüler olan malzeme ise İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı'nın Monaco Yat Kulübü'nde çekilen ıstakoz ziyafeti fotoğrafı. Türkiye'nin ekonomik dalgalarla boğuştuğu şu günlerde, bu fotoğraf kimine göre bir "gurur tablosu", kimine göre ise "israfın daniskası".
Burası Türkiye!
İşlerin nasıl yürüdüğünü az çok tahmin ediyorsunuzdur.
Ekonomik bir kasırga eserken, İzmir Milletvekili'nin ıstakozla poz vermesi, halk nezdinde elbette hoş karşılanmadı. Peki, bu lüks kaçamağa sadece "Afiyet olsun" demekle yetinir miyiz?
Elbette hayır; biraz eleştiri, biraz ironi kaçınılmaz!
İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı'nın tepkisi, Eminönü’nde balık-ekmek kuyruğunda bekleyen gençlerin ciğerinden fırlamış gibi. “Eminönü'nde balık-ekmek yiyemeyen gençlerken, bir yandan da Monaco'daki ıstakoz şölenleri!” Salıcı'nın ironisi, “Hesap ne geldi? Enflasyon malum. Monaco'da yaşamak Türkiye'den ucuz mu?” şeklinde espriyle karışık bir sitem.
İstanbul'dan gelen bu sert tepkiler, İzmir milletvekillerinin 'stratejik sessizliği' ile daha da bir ironik hale bürünüyor. İstanbul dalgalı denizlerde yüzüp siyaset yapmayı öğrenmişken, İzmir milletvekillerinin bu sessizliği, acaba yeni bir siyasi bilgelik mi, yoksa basit bir "şapka uçurmama" taktiği mi?
"İzmir milletvekilleri, siz neredesiniz?" diye sormadan edemiyor insan.
Belki de onlar, Monaco'nun büyüleyici deniz havasını soluyarak kararlarını veriyorlar, kim bilir? Ya da “Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” diyerek iç meselelerde bir kenarda durmayı yeğliyorlar.
Bu durum, CHP içindeki bölgesel farklılıkları ve siyasi stratejileri gözler önüne seriyor. İstanbul ve İzmir arasındaki bu tepki farklılığı, Türkiye siyasetinde popcorn'ınızı alıp izlemeye değer bir drama sunuyor.
Sahneye çıkanlar İstanbul'un hırçın dalgalarında sertleşmiş politikacılar, perde gerisinde kalanlar ise İzmir'in stratejik sessizliğini koruyan yatay siyasetçiler.
Halkın tepkisi karışık; bir yandan Salıcı'nın cesur duruşu alkışlanırken, diğer yandan İzmir milletvekillerinin tepkisizliği "Neredesiniz?" sorularıyla eleştiriliyor. Bu sessizlik, özellikle ekonomik kriz zamanlarında "halktan kopukluk" olarak yorumlanabilir ve siyasi sonuçlar doğurabilir.
Bu siyasi tiyatroda İstanbul'un cesareti ve İzmir'in sessizliği, halkla ilişkiler ve politikacıların itibarı açısından belirleyici olacak. Yani, perde henüz kapanmadı; oyuncular sahnede, izleyiciler yerini aldı. İstanbul cesaret mi sergiliyor, İzmir strateji mi yürütüyor?
Sahne sizin, perdeler açık!
Son bir not: Şebnem Hanım, ıstakozlar afiyetle yenmiştir umarım, ancak belki bir dahaki sefere bu ziyafet fotoğraflarını paylaşmadan önce İzmir'deki parti durağınıza uğramanız ve "halk ne der?" diye bir sormak faydalı olabilir.
Afiyet olsun, ama halkın gözü üzerinizde!
Ve unutmayın, siyaset sahnesinde herkes rolünü oynar ama perde bir kere açıldı mı, tüm gözler sizi izler. İstakozlar unutulur, ama vatandaşın gözündeki bu görüntüler unutulmaz. Gerçekten de, "Ne güzel şey hatırlanmak değil mi?" Umutmayın bu olay hafızalardan kolayca silinmeyecek..
Şebnem Bursalı’ya en sert tepki partisinden geldi. Ak Parti MKYK Üyesi Mücahit Birinci, Bursalı'nın paylaşımına sert tepki gösterdi. Mücahit Birinci'nin tepkisi ise orkestrayı tamamlar nitelikte. AK Parti MKYK Üyesi olarak sahneye çıkıp "İstakoz yemezsiniz, yediniz paylaşamazsınız, paylaştınız istifa edeceksiniz!" demez mi?
Bu cümleler karşısında Şebnem Hanım’ın Monaco’da midyesine indirdiği istakozlar bir anda boğazında düğümlendiğini hisseder gibi oldum.
Bakınız, Monaco dediğiniz yer küçük ama işte gördüğünüz gibi etkisi büyük. Bir yanda Türkiye'de millet can derdinde, bir yanda Şebnem Hanım istakoz derdinde!
Ve fakat Mücahit Bey'in sözleriyle Şebnem Hanım’a, “Parti disiplini bu, al bu da kapı önüne konulan paspas” demekten geri kalmadı. Aslında Mücahit Bey’in bu sert çıkışı, siyasi nezaketen öte, bir nevi siyasi 'babayiğitlik' örneği.
Mücahit Bey diyor ki; "Millet çareler ararken siz çareyi istakozda bulmuşsunuz, hayırlı olsun!" Demek ki neymiş? İstakoz yiyorsanız çaktırmayacaksınız, yediyseniz de bunu millete duyurmayacaksınız. Yok eğer duyurduysanız, o zaman da ‘biletiniz kesilmiş’ demektir. Hani en başta diyorduk ya, politika bir yemekse, tabaklar hep halka dönük olacak. Yoksa o tabaklardaki her bir lokma, lokma değil, adeta siyasi bir kurşun olur.
Peki, bu istakoz faciası bize ne öğretti?
Bir kere, halkın nabzını tutmakla, halka inmek arasında dağlar kadar fark var. Birinin peşinde koşarken, diğerinden kaçılmaz!
Ve tabii bir de şu var: Siyasi sahnede istakozlarla dans etmek kolay değil, hele ki bunu halkın gözü önünde yaparsanız, dans değil, direkt düello olur.
Şimdi Şebnem Hanım'ın yerinde olsam, bir sonraki Monaco gezisinde menüyü biraz daha mütevazı tutar, belki de bir çorbaya yönelirdim. Çünkü anlaşılan o ki, siyasetin midesi zengin lezzetlere pek de toloreli değil!
Ah, Şebnem Hanım, ah, keşke o istakozlar gözlerimizin içine baka baka "#MonacoDiaries" demeseydi.