Dolar 34,5424
%0.18
Euro 36,0063
%-0.62
Altın 3.005,890
%1.48
Bist-100 9.550,00
%1.94

Pzt

-8°

Sal

-12°

Çar

-3°

Kayserilioğlu protokolde, Gencel cezaevinde: Siyasetin popülist çıkmazı

Uzun yıllardır gazetecilik yapan bir isim olarak, bu satırları kaleme alırken içimde derin bir sızı hissediyorum. Belki de mesleğe veda etmeye hazırlandığım bu günlerde, yaşadığımız haksızlıklar ve adaletsizlikler, mesleğe olan inancımı her geçen gün daha da sarsıyor.

Gazetecilik, ustalarımızın bize bıraktığı kutsal bir miras; doğruyu söyleme, hakikati savunma sorumluluğu… Bu mirasa olan saygımız ve mesleğimize duyduğumuz bağlılık, bunca zorluğa rağmen bizi ayakta tutuyor. İçim acıyarak yazıyorum, çünkü bu ülkede gerçeğin peşinde koşanların sesleri susturulmaya çalışılıyor. Tam da bu yüzden, elimdeki kalemi bırakmak bu kadar zor; çünkü bu meslek, hakikatin haritasını çizmeye devam etmek için bir ışık olmaya devam ediyor. Bu karmaşık duygular ile kafa karışıklığı yaşarken, son yaşadığımız olay mesleki açıdan irdelenmesi gerek bir olay oldu benim için…

İzmir Enternasyonal Fuarı…

İzmir’in tarihinden süzülüp gelen, şehrin vitrini olan, kültürel ve ekonomik bir sembol…

Ancak bu yılki açılış, fuarın büyüsünü gölgede bırakan bir olayla hafızalara kazındı: CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in hemen yanında, protokolde oturan Dilruba Kayserilioğlu.

Evet, yanlış duymadınız; bir sokak röportajında söyledikleri yüzünden tutuklanıp serbest bırakılan Kayserilioğlu, bir anda siyasetin vitrininde boy göstermeye başladı.

Peki, hangi vasıfla?

Andy Warhol’un o meşhur “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacaktır” sözü, tam da bu noktada aklımıza düşüyor. Medya, popüler kültür ve siyaset; el ele verip, birini aniden parlatıyor, sonrasında da tüketip atıyor. Bugünün 15 dakikalık ünlüsü, yarının unutulmuş figürü haline gelirken, siyasetin bunu siyasi rant için kullanması, stratejik bir yanlışlığın göstergesi.

CHP’nin Kayserilioğlu’nu böyle bir etkinlikte protokolde konumlandırması, politik olarak yanlış bir hamle. İzmir’in yıllardır gurur duyduğu, on binlerin katılımıyla gerçekleşen bu büyük etkinlik, birdenbire gereksiz bir tartışmanın gölgesinde kaldı.

İzmir Fuarı, sadece bir eğlence ya da alışveriş merkezi değil; kültürel bir miras, Türkiye’nin dünyaya açılan kapılarından biri. Ancak bu yıl, İzmir Fuarı’nın büyüklüğü ve önemi, Kayserilioğlu’nun 15 dakikalık şöhretine kurban edildi.

Burada asıl sorun, medyanın ve siyasetin bu olayı nasıl ele aldığı. Medya, sokak röportajlarıyla parlayan figürleri manşetlere taşıyor; siyaset ise bu figürleri kendi çıkarlarına uygun şekilde konumlandırıyor. Halbuki bu kadar ilgi gösterilen Kayserilioğlu’nun yerinde, tutuklu gazetecilerimiz ya da hak arayışı içindeki başka vatandaşlarımız olmalıydı.

İşte tam bu noktada merak ettiğim bir konu var: Dilruba Kayserilioğlu’na gösterilen ilginin onda biri, AK Partili Nükhet Hotar’ı eleştirdiği için aylardır cezaevinde olan gazeteci Süleyman Gencel’e neden gösterilmiyor?

 Neden Gencel’in yaşadıkları, tutuklanışı, özgürlük mücadelesi bu kadar göz ardı ediliyor? Bu ülkede ifade özgürlüğü sadece belirli isimler için mi geçerli?

Eleştirinin özgürlüğü, siyasi kimliğe göre mi değer kazanıyor?

 Mesleklerini icra ederken tutuklanan gazetecilerimizin, özellikle de Süleyman Gencel gibi cesurca eleştirilerini dile getirenlerin yaşadıkları neden gündem olamıyor?

Gencel’in sesi, neden Kayserilioğlu kadar duyulmuyor?

Bugün Türkiye’de mesleklerini icra ederken tutuklanan, kalemleri kırılan, sesleri kısılmaya çalışılan onlarca gazeteci var. Bu insanların adları, Kayserilioğlu kadar manşetlerde yer bulabiliyor mu?

Tutuklu gazetecilerin isimleri ne kadar dile getiriliyor, onların hikâyeleri kaç haber bülteninde anlatılıyor?

Siyaset, bu tutuklu gazetecileri neden görmezden geliyor?

Toplumsal duyarlılık gerçekten bu kadar yüzeysel mi kaldı?

Öte yandan, CHP’nin bu durumu fırsata çevirme çabası, uzun vadede partinin kendisine zarar verecek. Bir sokak röportajının “kahramanını” protokolde ağırlamak, CHP’ye kısa vadede prim kazandırsa bile, uzun vadede büyük bir stratejik hata olarak karşılarına çıkacak.

Popüler kültürün gelip geçici yıldızları üzerine siyaset inşa etmek, ciddi bir vizyon eksikliğinden başka bir şey değildir. İzmir Enternasyonal Fuarı gibi prestijli bir platformda verilecek mesajın çok daha derin ve güçlü olması gerekirdi. Bu önemli etkinlik, popüler figürlerle değil, İzmir’in ve Türkiye’nin gerçek meseleleriyle anılmalıydı.

Sonuç olarak, popüler kültürün hızlı tüketilen figürleri ve onları siyaset malzemesi yapan anlayış, hem topluma hem de siyasete ciddi bir zarar veriyor. İzmir Enternasyonal Fuarı, yılların birikimi ve emeğiyle bugüne kadar geldi. Ancak bu mirası, siyasetin popülist çıkışlarıyla zedelemek, hem İzmir’e hem de bu ülkenin kültürel değerlerine yapılmış büyük bir haksızlık olur.

 Siyasetin gerçek meselelerle ilgilenmesi gerektiği gün gibi ortada. 15 dakikalık şöhretlerin geçici cazibesine kapılmak, uzun vadede kaybetmekten başka bir şey getirmez.